01.05.2008
Artık hedefe değil tahmine bakılsın
Merkez Bankası, global piyasalardaki dalgalanmayla petrol ve gıda fiyatlarındaki artışın etkisiyle enflasyon tahminlerini yukarı çekti. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, 2008 enflasyon tahminini yüzde 9.3 olarak açıklarken, bu tahminin tutması için faiz oranlarının yükseleceği sinyalini verdi. Yılmaz, “Enflasyon, vatandaşın cebinden alınan kanunsuz bir vergidir. Yüzde 4 enflasyon hedefine ulaşılması iki yıldan uzun bir süre alacak” dedi.
Yılmaz, düzenlediği basın toplantısında yılın ikinci enflasyon raporunu açıkladı. Daha önceki açıklamalarında sürekli beklentilerin hedefe göre oluşturulmasını vurgulayan Yılmaz’ın bu kez tam tersini söylemesi dünkü toplantıya damgasını vurdu. 2008 enflasyonun yüzde 4 olan hedefin iki katını aşarak yüzde 9.3 olacağını, yüzde 4’e ise ancak 2011’e ulaşılabileceğini tahmin eden Yılmaz, tüm ekonomik birimlerin beklentilerini enflasyon hedefine göre değil, tahmine göre oluşturmasını istedi.
‘Bilmesem ne güzel derdim’
Bir gazetecinin, Yılmaz’ın bundan önce özellikle kamu ücret artışlarında hedef enflasyonun baz alınmasına yönelik açıklamaları bulunduğuna dikkati çekerek, “Çapa olarak enflasyon tahminlerinin baz alınmasını önerdiğiniz gruba kamu da dahil mi?” diye sorması üzerine Merkez Bankası Başkanı, “Evet, dahil” karşılığını verdi. Kamudaki ücretlere enflasyon farkı verildiği için bu yılın etkilenmeyeceğini ifade eden Yılmaz, önümüzdeki yıllar için yapılacak düzenlemelerde ise tahminin esas alınması gerektiğini ifade etti.
Yılmaz, “Merkez Bankası Başkanı olmasanız, bu açıklamaları ekrandan dinlerken ‘eyvah’ der miydiniz?” sorusunu, “Merkez Bankası Başkanı’nın bilgilerine sahip olmasam, ‘ne güzel’ derdim” diye yanıtladı.
‘Başarı grafiğimiz yok, bu bir kredibilite sorunu’
İki yıl üst üste enflasyon hedefini tutturamadıklarını, açık enflasyon hedeflemesine geçtiklerinden bu yana bir başarı grafiklerinin bulunmadığını belirten Yılmaz şunları söyledi:
“Bu önemli bir kredibilite sorunu, kabul ediyoruz. Bize düşen, kararlılığımızı topluma iletmek. Gerekeni yapmaya devam edeceğiz. Verdiğiniz sözü sürekli tutmazsanız bu yalana dönüşür. ‘Bize inanın’ derken söylediğimiz şu: Enflasyon kanunsuz bir vergidir. ‘Enflasyon saptı burada bırakalım’ diyemeyiz.”
AB’nin bir çapa olması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, “Uluslararası camiaya bugüne kadar yapılanların yapılmaya süreceği konusunda bir yeşil ışık yakmak için IMF ile parasız bir anlaşma olması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Yılmaz, IMF ile ilgili yapılan anlaşma neticesinde enflasyon hedefinin revize edilip edilmeyeceği konusunda bir karar verilmediğini, ancak Para Politikası Kurulu’nda bu konunun tartışıldığını anlattı.
‘Gıda enflasyonu 2008’de % 13, 2009’da % 8 olacak’
Enflasyonun tüm dünyada artış eğiliminde bulunduğunu, bunun ana nedeninin ise petrol ve gıda fiyatları olduğunu anlatan Yılmaz, 2009’da enerji, gıda ve hizmet fiyatlarındaki artışların enflasyon üzerindeki etkisinin 5 puana yaklaşabileceğine işaret ederek şu bilgileri verdi:
“2008 sonu gıda fiyat enflasyonu varsayımımızı yüzde 13 gibi oldukça temkinli bir düzeye yükselttik. Bu durum, 2008 enflasyon tahminimizin yaklaşık 1.2 puan yukarı yönde güncellenmesine neden oldu. 2009’da gıda fiyat enflasyonunun yüzde 8 olarak gerçekleşeceğini varsayıyoruz. Bu değişikliğin 2009 enflasyon tahminine etkisi 1.1 puan oldu. 2009’da enerji kalemleri dışındaki (tütün ürünleri ve diğer dolaylı vergiler gibi) mal fiyatlarının sabit kaldığı varsayımı altında; enflasyonun yüzde 4 düzeyine düşebilmesi için gıda, enerji ve tütün dışındaki malların fiyatlarında yüzde 3 civarında deflasyon kaydedilmesi gerekmektedir.”
Amaç, iktisadi faaliyetin olumsuz etkilenmemesi
Enflasyonun 2009 sonunda yüzde 4 düzeyine inmesi için sadece ikincil etkileri değil aynı zamanda 2008 ve 2009’da devam etmesi beklenen doğrudan etkileri de bertaraf edecek bir politika tepkisi verilmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz şöyle dedi:
“Böyle bir tepki ise iktisadi faaliyette ve göreli fiyatlarda arzu edilmeyen dalgalanmalara yol açabilir. Bu nedenle enflasyonun 2009 sonunda yüzde 4’ün üzerinde gerçekleşeceği öngörülmektedir.”
Ancak tüm bunların, Merkez Bankası’nın daha gevşek bir politika izleyeceği anlamına gelmediğini vurgulayan Yılmaz, “Tahminler para politikasının kademeli ve ölçülü bir şekilde sıkılaştırıldığı bir duruşa göre yapılmıştır” dedi. Yılmaz kamuya da mali disiplin uyarısında bulundu.
Piyasada nakit sıkıntısı olduğu yönündeki değerlendirmelerine katılmadığını da kaydeden Yılmaz, “Büyümede bir yavaşlama olacak, hiç şüphemiz yok. Ama bunu durgunluk olarak görmüyoruz” dedi.
02.05.2008
Bakliyat operasyonu
Başta pirinç olmak üzere tahıl ve bakliyat fiyatlarındaki artış Maliye Bakanlığı’nı harekete geçirdi. Bakanlık elemanları başta Rami, Mega Center ve Gimat gibi toptancı gıda piyasaları olmak üzere, tüm yurtta depolarda sayım yaparak, “zamları tetikleyen stokçu tüccar” aramaya başladı.
Paketli Bakliyatçılar Derneği (Pak-Der) Başkanı Tevfik Dinçer ile Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Dağıtımcıları Derneği (Gimder) İkinci Başkanı İbrahim Ethem Bingöl, denetimlerin baskın tarzında yapıldığını, ancak bu tarzı ‘şık ve doğru bulmadıklarını’ söylediler.
Pak-Der Başkanı Tevfik Dinçer, Maliye Bakanlığı elemanlarının geçen hafta başladıkları “depoda stok sayımı” çalışmasını hızlandırdıklarını belirterek, bugüne kadar 130 işyerinde sayım yapıldığını söyledi. Dinçer şöyle devam etti:
“Maliye elemanları ithalatçı, tüccar ve fabrika depolarıyla çeltik değirmenlerinde kuru fasulye, mercimek, pirinç, nohut ve un çuvallarını sayıyor. Maliye’nin normal zamanlarda nadiren yaptığı bu stok sayımı, geçen haftadan beri tüm yurtta yoğun olarak sürüyor.”
‘Kayıtlıyı denetliyor ama...’
Maliye’nin depo sayım çalışmasının rutin vergi kaçağını önleme çalışmalarına benzemediğini belirten Dinçer şunları söyledi:
“Ben 15 yıldır aynı işyerinde faaliyet gösteriyorum. Maliye bugüne kadar sadece 4 kez denetime geldi. Bu nedenle Maliye’nin son günlerdeki fiyat artışlarının ardından yoğun denetim ve depo sayımı yapması enteresan bir durum.”
Depolarda suçlu arar gibi sayım yapılmasının yanlış olduğunu belirten Tevfik Dinçer şöyle devam etti:
“Kayıtlı çalışan firmalar olarak bizler, bu tür denetimlerin yılın 365 günü sürekli yapılmasını istiyoruz. Maliye, şu anda kayıtlı firmaları denetliyor. Kayıtsız firmalar çoğunlukla denetim dışında kalıyor. Saman alevi gibi yanıp sönen baskın denetimler, fiyat artışını engelleme ve vergi gelirini artırma yönünde faydalı olmaz. Her şeyden önce kayıtdışılık önlenmeli.”
‘Zam baskınla önlenemez’
Tarlaların da denetlenmesi gerektiğini belirten Tevfik Dinçer şunları söyledi:
“Miras yoluyla tarlalar küçüldü. Göç nedeniyle köylerde tarla işleyecek işgücü kalmadı. Toprak reformu yapılarak küçük tarlalar birleştirilmeli, işlenmeyen arazilerin işlenmesi için önlem alınmalı. Fiyat artışını önleme ve gıda güvenliğini sağlama baskın denetimlerle değil, üretim artışıyla yapılabilir.”
Gim-Der İkinci Başkanı İbrahim Ethem Bingöl ise zamlardan sonra baskın denetim yapılmasının düşündürücü olduğunu belirterek şöyle dedi:
“Depo baskınıyla sayım yaparak fiyat artışı önlenemez. Öncelikle sürekli denetim yapılarak kayıtdışı önlenmeli. Bunun yanı sıra tarlada üretim artırılmalı. Göç nedeniyle işlenmeyen araziler çoğaldı. Devlet boş arazilerin işlenmesi için önlem almalı. Fiyat artışını önlemenin en etkili yolu üretimi artırmaktan geçer.”
03.05.2008
Enflasyon tahmini de aştı!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), nisanda tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 1.68, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) yüzde 4.50 arttığını açıkladı. TÜİK’in 2003 baz yıllı verilerine göre, Nisan ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 9.66, ÜFE’de yüzde 14.56 oldu.
Yılın ilk 4 ayında, TÜFE yüzde 4.82, ÜFE yüzde 11.04 oranında artış gösterdi. Nisan ayı itibariyle 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 8.33, üretici fiyatlarında yüzde 6.39 düzeyinde gerçekleşti.
Yıllık bazda yüzde 14.56’ya yükselen ÜFE 40 ay, yüzde 9.66’ya çıkan TÜFE de 11 ay öncesine dönerken, Merkez Bankası’nın bu yıl sonu için tahmin ettiği yüzde 9.3’lük oranın da tutmayabileceği endişesi doğdu.
Açıklanan oranlar “Nisanda TÜFE yüzde 1.30, ÜFE yüzde 2.20 olur” diyen piyasa uzmanlarının tahminlerini de aştı. Nisan enflasyonunu değerlendiren uzmanlar, hızla yükselen üretici fiyatlarının bir sonraki dönemde tüketici fiyatlarına da yansıyacağını vurguladı. Raymond James Başekonomisti Özgür Altuğ, enflasyondaki yükseliş trendinin Merkez Bankası’nın faiz artırmasına neden olacağını söyledi.
Gıda korkuttu ama...
Geçen ay kamuoyunun gündemine oturan gıda fiyatlarındaki artışlar, enflasyon verilerinde de kendini gösterdi. Başta pirinç ve çeltik olmak üzere diğer bakliyat ve hububat ürünleri hem tüketici hem de üretici endekslerinde fiyatı en fazla artan ürünler arasında yer aldı. Buna karşın TÜFE’yi giyimin, ÜFE’yi de sanayinin yükselttiği gözlendi.
TÜFE kapsamında ana harcama grupları itibariyle bir ay önceye göre en yüksek artış yüzde 11.69 ile giyim ve ayakkabı grubunda gerçekleşti. Fiyatlar ulaştırmada yüzde 2.38, lokanta ve otellerde yüzde 1.74, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1.01 arttı.
Yıllık bazda tüketici fiyatlarının en fazla arttığı harcama grubu ise yüzde 15.22’yle konut oldu. Yıllık bazda fiyatlar gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 13.48, lokanta ve otellerde yüzde 12.77 yükseldi.
Metal fırtına
ÜFE kapsamında aylık değişim tarımda yüzde 2.87, sanayide yüzde 4.90 oldu. ÜFE sonuçları sanayinin alt sektörleri bazında değerlendirildiğinde en yüksek aylık artışın yüzde 19.40 ile metal cevherinde gerçekleştiği belirlendi.
Bir önceki aya göre fiyatlar, kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde yüzde 11.63, ana metal sanayinde yüzde 11,62, ham petrol ve doğalgaz çıkarımında yüzde 10.,12, makine ve teçhizat imalatında yüzde 8.06 arttı. Geçen yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu sanayi alt sektör de yüzde 53’le metal cevheri oldu.
Nisanın zam şampiyonu pirinç oldu
Tüketici fiyatlarında nisanın zam şampiyonu, yüzde 30.97 fiyat artışıyla pirinç oldu. Pirinci, yüzde 23’le domates, yüzde 18.54’le kadın tişörtü, yüzde 16’yla kadın ayakkabısı, yüzde 15.62’yle kuru fasulye, yüzde 15.29’la erkek gömleği, yüzde 13.59’la mercimek, yüzde 13.18’le etek, yüzde 12.25’le bulgur izledi.
Üretici fiyatlarına göre fiyatı en fazla artan ürün kuru üzüm oldu. Bu kapsamda fiyatlar kuru üzümde yüzde 49.67, demir profilde yüzde 31.66, çeltikte yüzde 25.92, kurşunsuz benzinde yüzde 13.74, demir-çelik çubuklarda yüzde 13.61, motorinde yüzde 12.21, hampetrolde yüzde 11.38, gömlek kumaşında yüzde 10.31 arttı.
Gıda hariç enflasyon yüzde 2.22
Özel kapsamlı tüketici fiyatları endeksi göstergelerine bakıldığında “çekirdek enflasyon” yerine açıklanan TÜFE göstergeleri geçen ay, mevsimlik ürünler hariç yüzde 1.46, işlenmemiş gıda ürünleri hariç yüzde 2.22 arttığı görüldü.
Enerji hariç yüzde 1.70, işlenmemiş gıda ürünleri ve enerji hariç yüzde 2.37, enerji hariç ve alkollü içkilerle tütün ürünleri hariç yüzde 1.82, enerji ve alkollü içkiler ile tütün ürünler ve fiyatları yönetilen/ yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı vergiler hariç yüzde 1.92 oranında yükseldi.
Enerji hariç ve alkollü içkiler ve tütün ürünleri, işlenmemiş gıda ürünleri hariç yüzde 2.78 yükseldi.
04.05.2008
Ayıplı mal, garanti süresi sonuna kadar iade edilebilecek
Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, tüketicileri sevindirecek bir karara imza attı. Daire, dayanıklı tüketim mallarının ayıplı çıkması halinde garanti süresi sonuna iade edilebileceğine karar verdi.
Daire, verdiği emsal kararda, “Ayıba karşı tekellüf hükümlerine dayanan ticari satışlarla ilgili davalarda zaman aşımı süresi 6 ay ise de satılanın daha uzun bir garanti kapsamına alınması durumunda garanti süresi sonuna kadar dava açılabilir. Ayrıca satıcı, alıcıyı iğfal (aldatma, kandırma) etmiş ise zaman aşımından yararlanamaz” görüşünü dile getirdi.
Motorlu Araçlar A.Ş.’den araba satın alan K.M. aldığı aracın ‘ayıplı’ çıkması üzerine malın iadesi talebinde bulunarak alacak davası açtı. Satın aldığı arabayla bir yıl sonra trafik kazası geçiren K.M. aracın hava yastıklarının açılmamasını gerekçe gösterdi.
Mahkeme, süresi içerisinde araçtaki ayıp ihbarının yapılmadığını, satış tarihinden itibaren 6 aylık zamanaşımı süresi içinde bu davanın açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu.
Dava açma koşulları
Yargıtay, tüketicileri yakından ilgilendiren kararının gerekçesinde şu görüşleri dile getirdi:
“Türk Ticaret Kanunu’nun 25/4. maddesi uyarınca, ayıba karşı tekellüf hükümlerine dayanan ticari satışlarla ilgili davalarda zaman aşımı süresi 6 ay ise de satılanın daha uzun süre garanti kapsamına alınması durumlarında garanti süresi sonuna kadar dava açılabilir. Öte yandan satıcı, alıcıyı iğfal (aldatma, kandırma) etmiş ise yasada öngörülen zaman aşımından yararlanamaz. Bu durumda mahkemece, dava konusu aracın garanti belgesi getirtilip davanın garanti süresi içinde açılıp açılmadığı saptanarak gerektiğinde Borçlar Kanunu’nun 207/son maddesi hükmü de tartışılmak suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
Yargıtay çevreleri, verilen kararın emsal olacağını ve dayanıklı tüketim mallarının ayıplı çıkması halinde iade için gerekli olan süre için ‘garanti süresi’nin kabul edileceğini belirttiler.
05.05.2008
Yılmaz: Kamu maliyesi katkı yapmazsa farklı yerde olabiliriz
Hükümetin, Faiz Dışı Fazla’yı (FDF) yüzde 5.5’ten (yeni seri GSYH hesabına uyarlanmış oranı yüzde 4.2) yüzde 3.5’e çektiğini açıkladığı gün, İstanbul’da gazetecilerin ekonomi bölüm yöneticileri ile bir toplantı yapan Merkez Bankası (MB) yönetimi, FDF oranının aşağı çekilmesinin bir gevşeme olacağını anlatıyordu.
Başkan yardımcıları ve Para Politikası Kurulu (PPK) üyeleri Erdem Başçı, Burhan Göklemez ve Mehmet Yörükoğlu ile Banka Meclisi ve PPK üyesi İbrahim Turhan’ın katıldığı toplantıda, MB Başkanı Durmuş Yılmaz, “FDF ile oynama gündemde, MB’nin tavrı nedir? Yüzde 5’e çekileceği söyleniyor, bunu gevşeme olarak algılar mısınız?” sorusunu şöyle cevaplıyordu:
“Para politikası tek başına bir şey yapamaz. Bugüne kadar elde edilen başarılarda sıkı maliye politikalarının çok büyük katkısı oldu. Bundan sonra da önemli olmaya devam edecek. Devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu katkı yapılmaz, bozulma olursa para politikası da kendisini buna göre şekillendirecektir. Bunlar gizli kapaklı satır aralarında okunacak şeyler değil. Dolayısıyla buradaki bir gelişme, olumsuz etkileme para politikasının duruşunu değiştirecek. Bu faiz ile ilgili kararının farklılaşması demektir. Eğer kamu maliyesi tarafında yeterli desteği göremezsek farklı bir yerde olabiliriz. Yüzde 5.5, 6.5’e göre bir gevşemedir. 4.5 de 5.5’e göre bir gevşemedir. Bu matematiksel olarak böyle.”
MB Başkanı Yılmaz, oranın yüzde 5’e çekilebileceği varsayımı üzerine konuşuyordu. Oysaki hükümet, (yeni hesaplamayla yüksek çıkan milli gelire uyarlayarak önce mevcut yüzde 5.5 oranını yüzde 4.2 olarak belirlemiş, bunu da aşağı çekerek) yeni dönem FDF oranını yüzde 3.5 olarak belirlemişti.
‘Yeni dönemde FDF önemli’
FDF oranının bu ölçüde aşağı çekilmesi önemli bir gevşemeye işaret ediyor ve bunun MB’nin para politikasına sıkılaştırma yönünde bir etki yapması kaçınılmaz gözüküyor. Konunun bir başka boyutu var. Bunu da Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu’nun analizinden anlıyoruz. Yörükoğlu, yeni dönemde fiyat istikrarı için para politikasından çok maliye politikasının önem kazandığını belirtti. Analizi şöyle:
“Para politikası ile ancak faize hassas kalemlerin tüketimini ve fiyatlarını etkileyebiliriz. Uzun zamandır sıkı para politikası uyguluyoruz. Faizle etkileyeceğimizi etkiledik. Öte yandan enflasyonu tutturamamızın sebebi arz şokları. Faize hassas olmayan şeyler. Burada FDF ve maliye politikası daha önemli. Direkt tüketimi etkiliyor, indirekt olarak geliri etkiliyor. Tüketime hassas olan kalemleri maliye politikasıyla daha rahat etkileyebilirsiniz. Böyle bir dönemde mali disiplin önemli.”
‘Hükümetle sorunum yok,taraflı yayınlara gelince...’
MB Başkanı Yılmaz, “Hükümet yanlısı yayın yapan gazetelerde, size yönelik sert eleştiriler yapılıyor. Bunlardan rahatsız mısınız?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bu yayınlar sonucunda beklentilerde bozulma olur, beklentilerin düzelmesi gecikirse bundan ülke zarar görür diye düşünüyorum. Yoksa benim hükümetle bir sorunum yok. Biz ahenk içinde çalışan bir para kuruluyuz. Elimizdeki verilere bakarız. Veriler ne söylüyorsa görev alanımızla ilişkilendirir, ona göre karar alırız. Benim açıdan bir sorun yok. Sorun görünüyorsa başka bir yere sormak lazım. Bizi tek harekete geçiren unsur elimizdeki veri ve bize verilen görev.”
Kim ne demişti?
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın enflasyon raporunu açıkladığı günün ardından, konu, 1 Mayıs 2008’de AKP’ye yakın gazetelerde şu şekilde yer almıştı:
YENİ ŞAFAK: ‘Enflasyona körükle gidiyor’ manşetiyle çıkan gazete, haberinde şunları belirtti: Enflasyonun yüzde 6’lara gerilediği sırada faiz artıran Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, şimdi de ‘enflasyon artacak, faizi yükselteceğim’ diye tutturdu.
STAR: ‘Ben varken enflasyon hedefi tutmaz itirafı’ başlığıyla konuya yer veren gazete, Yılmaz’ın görev süresinin 2011’de dolacağını vurgulayarak, enflasyonda beklenilen düşüşü göremeyeceğini ifade etti.
VAKİT: Konuyu ‘Enflasyonda kötümser itiraf’ başlığıyla duyurdu.
ZAMAN: Haber, ‘Gıda fiyatları enflasyonla mücadeleyi zora soktu’ denilerek verildi.
‘Bizde likidite sıkıntısı yok’
Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan, Merkez Bankası’nı en çok eleştiren bakanlardan biri. Global likidite sorunlarının Türkiye’yi etkilemeye başladığı günlerde, piyasadan 40 milyar YTL’nin çekildiğini belirtmişti. Çağlayan bir başka konuşmasında da likidite sorunu yaşandığını, Merkez Bankası’nın piyasayı regüle etmesini istemişti.
Oysaki MB yönetimi, piyasada likidite sıkıntısı değil fazlalığı olduğu görüşünde. Başkan Yılmaz’ın konu ile ilgili soruya yanıtı şöyle:
“Talebin kontrollü devam ettiğini düşünüyoruz. Ama tüketici güven endeksinin gelecek dönem beklentilerinde bozulma var. Piyasanın ‘Nakit yok. Para sıkıntısı var’ söylemlerinin temelinde yatan bu.
Bir şey yanlış anlaşılıyor. Deniliyor ki elin merkez bankası çok proaktif davrandı, gerekeni yaptı. Şimdi FED proaktif davranıyor, çünkü akşam olduğunda bankalar faiz ne olursa olsun kapanamıyor. Yeterli para yok. Var olan satmıyor, nakit tutuyor. O zaman merkez bankası piyasaya likidite veriyor. Sistem kapanıyor. Bizde sistem kendi içinde dönüyor. Akşam sistemde fazla para kalıyor, getirip bize satıyorlar. Para kıtlığı yok.”
‘Para var, talep düşük’
Başkan Yardımcısı Erdem Başçı ve PPK Üyesi İbrahim Turhan’ın bu konudaki açıklamaları da şöyleydi:
“Paranın azlığı başka, insanların harcamaması başka. Türkiye’de finansal sistemde fazla likidite var ama bunu zorla harcatamazsınız. Faiz indirimi yaptık 225 baz puan. Likidite tarafında hiçbir sorun yok. Her akşam fazla likiditeyi çekiyoruz. Bu şartlar altında uzun vadeli faizler, tüketici kredisi faizleri yükseldi. Neden?
Faktörlerden biri Türkiye’nin risk primi artıyor bir de yakın zamanda enflasyon beklentilerinde bozulma hissediyoruz. Onun için para politikasının duruşunu değiştirdik. Bekleyişlerin bozulması en tehlikeli durum. Dolayısıyla oradaki artışı merkez bankası faiz artırarak engelleyebilir. Şu noktada düşürerek engellemesi söz konusu değil.”
‘Maliyet enflasyonu fiyatlara yansıyabilir’
Nisan ayı enflasyonunda, üretici fiyatlarında (ÜFE) çok yüksek (yüzde 4.5) aylık artış oldu. Bu bir maliyet enflasyonunu ifade ettiğinden, önümüzdeki dönemde tüketici fiyatlarına yansıtılması beklentisi doğdu. MB Başkanı, bu konuda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Nisanda ÜFE’deki artışın önemli bir kısmı sanayiden geliyor. Tarımdaki fiyat artışları daha düşük. Dolayısıyla bir enerji birikiminden söz edebiliriz. Sonuç itibariyle üretici fiyatlarındaki yükselişler maliyet unsurları bir şekilde, eğer piyasa koşulları uygunsa tüketicilere yansıtılacak. Hangi ölçüde yansıyacağı talep koşulları ile ilgili. Biz doğru tepkileri verirsek, enflasyon beklentilerini hedefle uyumlu hale getirirsek, üretici fiyatlama davranışları tekrar enflasyon ile uyumlu hale gelirse, talep koşulları da buna uygun yönetilirse fiyatlama davranışlarının yumuşayacağını düşünüyoruz.”
Çift hane korkusu
Yılmaz, çift haneli enflasyondan korkup korkmadıklarına ilişkin bir soruyu da şöyle yanıtladı:
“MB her zaman ihtiyatlı olmak durumunda. MB bundan her zaman korkmalı. Ama umutla korku arasında bir yerde hedefini gözetmeli. Görevimiz, enflasyonla mücadele kararlılığımız konusunda şüphe yaratmamak.
Yaratılmasına da izin vermeyeceğiz. Kanunla verilen görevi her ne pahasına olursa olsun, (ekonomiyi resesyona sokma pahasına değil) yapacağız.”
Global krizde ortayı geçtik
MB Başkanı Yılmaz, “Uluslararası gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu da şöyle cevapladı:
“Ortasını geçtik diye düşünüyoruz. Son 15-20 günde algılamada iyimserlik havası geldi. Şirketlerin kâr açıklamaları, bankaların ihtiyaç duydukları sermayelerin bir kısmını toplayabilmeleri, bazı işlemler havayı değiştirir gibi oldu. Açık söylemek gerekirse derecelendirme kuruluşlarının bu yapılandırılmış enstrümanların derecelendirmesi ile ilgili kararlarına baktığımızda hâlâ düşürme eğilimleri var. Dolayısıyla her an için sürpriz ile karşılabiliriz.
Ama bugün itibariyle genel eğilim iyimser olmak. En küçük iyi haberi iyimser olarak algılıyor ve bununla ilgili işlem yapılmaya başlandı. Yolun sonuna gelinmiş değil. Hâlâ bankacılık sisteminde güven unsuru tesis edilmedi. Hâlâ ilgili merkez bankaları yeterli likiditeyi veriyorlar. ABD Hazine bonoları ile Libor arasındaki fark hâlâ oldukça önemli.”
Revizyon teklifi bütçede yapılacak
Son gelişmeler ışığında enflasyonda hedef revizyonunun gündemde olduğunu, bütçe hazırlığı döneminde konunun hükümete teklif edilebileceğini belirten Yılmaz, şöyle dedi:
“Şu anda bir takım belirsizlikler var. Bu belirsizliklerin netleşmesi için önümüzdeki dönemde sonbahara doğru hükümetin bütçe çağrılarını yaptığı dönemde enflasyon hedefinin revize edilmesini gündeme getireceğiz.
Yüzde 4 hedefi, orta vadeli hedef olarak kalacak. Yüzde 4’e giden yolu belirleyeceğiz. Temmuzda 3. enflasyon raporunu açıkladığımızda şartlar değişebilir. Daha iyi de olabilir, daha kötü de.”
Başkan Yardımcısı Erdem Başçı da “Bu yıl içinde enflasyon belki çift haneye çıkabilir ama yıl sonunda tek haneye inmesine gayret ediyoruz” dedi.
Son 10 gündür para girişi var
MB Başkanı Yılmaz, döviz piyasası ile ilgili bir soruya şu karşılığı verdi: “İnişli çıkışlı olarak DTH sahipleri piyasa oynaklığına bağlı olarak uygun gördükleri yerde satıyorlar, uygun gördükleri yerlerden de satış yapıyorlar. Fakat son 9-10 gündür Türkiye’ye döviz girişi var. Fakat bono piyasasına gitmiyorlar, para piyasasında bekliyorlar. O da herhalde beklenti ve risk algılaması ile ilgili.”
Şirketlere tavsiye
MB Başkanı, mevcut ortamda şirketlere nasıl bir hareket tavsiyesi olduğuna ilişkin soruya şu karşılığı verdi: “İhtiyatı elden bırakmayın, risklerinize bakın, yönetin diyoruz. Döviz riskiniz varsa hedge edin diyoruz. Kredi almayı düşünüyorsanız iyi düşünün.
Bankacılık dışı kesimin döviz açığı 51 milyar dolar. Fakat DTH’larda da önemli miktarda bir para var.
Bankacılık sisteminin açık pozisyonu yok. Orada kırılganlık söz konusu değil. Sermaye yeterlilik oranı yeterli seviyede. Ancak özel sektörün döviz açığının iyi yönetilmesi gerekir. Özel sektörün döviz açığının yaratacağı problem bankalara yansıyabilir.”
‘Kanun değişikliği çok yanlış olur, kaosa döner’
Önümüzdeki dönemde son global sorunların etkisiyle sistemde kuralların yeniden yazılacağını belirten MB?Başkanı Yılmaz, şöyle devam etti:
“Burada dikkat edilmesi gereken husus ifrattan tefrite gitmemektir. Merkez bankalarının eminim rolleri azalmayacak, daha da güçlenecek. Merkez bankaları üzerinde enflasyonla mücadelede kararlılığı konusunda baskı geleceğini düşünüyorum.
Bu konular tartışılıyor, üç unsur öne çıkıyor. Enflasyon mu? Büyüme mi? Yoksa finansal istikrar mı? FED’in yapmaya çalıştığı ama telaffuz etmediği finansal istikrar.
Türkiye’deki yanlışlardan biri de bu. 2001’de bizim uyguladığımız kur rejimi, para politikası çerçevesini düşündüğümüz zaman bir de bunu kıyasladığımız zaman bakın onlar yaptılar biz yapmadık. Kasım 2000’de eğer biz FED’in bugün yaptığını yapsaydık ve herkese para verseydik Merkez Bankası’nın rezervi bir gecede sıfıra inerdi. ‘Merkez bankası ne yapıyor, piyasaya para veriyor, ben böyle merkez bankasını severim’ gibi görüşler oluyor.”
‘Kaçışımız yok’
Başkan Yılmaz, Merkez Bankası’nın ‘fiyat istikrarı’ derken büyümeyi ve istihdamı gözetmediği eleştirilerinin hatırlatılması üzerine şöyle dedi:
“Biz öteden beri bu ikisinin arasında orta ve uzun vadede çelişki yok diyoruz. Eğer bu ülke sürdürülebilir yüksek büyüme, tek haneli politika faizi istiyorsa fiyat istikrarını sağlamak zorunda. Bundan kaçış yok. Fiyat istikrarı kamu malıdır. Ne kadar çok insan kullanırsa o kadar iyidir. Son 6-7 yıl kesintisiz büyüdüysek bundandır.”
Yılmaz, Merkez Bankası’nın, büyümeyi de gözeten bir politika izlemesi için kanununda bir değişikliğe ihtiyaç olup olmadığına ilişkin bir soruya, “Çok yanlış olur. O zaman kaosa döner” diyerek karşılık verdi.
Yılmaz, “Yapılması gerekenler varmış da MB yapmıyormuş veya eksik yapıyormuş, dolayısıyla ‘Aslında daha iyi olabilirdik ama kanunu yanlış yazılmış, düzeltilmesi gerekir’ gibi bir tartışma, beklenti yönetimini olumsuz etkiliyor. Basına önemli görev düşüyor. Bize her türlü eleştiriyi yapın ama temeli olmayan tartışmalar bize zarar veriyor ve ekonomik ajanların kafasını karıştırıyor” diye konuştu.
06.05.2008
Dinçbaş: Alışveriş merkezleri zincirleme kriz yaratabilir
Ernst & Young Türkiye Genel Müdürü Osman Dinçbaş, İstanbul’da yeni yapılacaklarla birlikte alışveriş merkezi sayısının 100’ün üzerine çıkacağını belirterek, “Şu anda Batı dünyasında olmayan bir krizi biz orada yaşayacağız” dedi. Dinçbaş, alışveriş merkezleri arasında konsolidasyon yaşanabileceğini, merkezi yerlerdeki alışveriş merkezlerinin ise başka şekillerde kullanılma şansının yüksek olduğunu kaydetti.
Ernst & Young Türkiye Genel Müdürü Dinçbaş, ‘enteresan bir hal’ alan perakende sektörü ile alışveriş merkezlerini (AVM) değerlendirdi. Perakendenin nakit girişi için ideal bir iş olduğunu ve çok sayıda perakendecinin bu işten çok iyi nakit pozisyonu yarattığını belirten Dinçbaş, sektörde birleşme ve satın almalar bakımından 2009’da bir hareketlilik yaşanmasını beklediğini kaydetti.
100’ü geçecek
İstanbul’da yapılan çok sayıda alışveriş merkezinin gelecekte ciddi bir sorun olacağını kaydeden Dinçbaş, şu görüşleri dile getirdi:
“İstanbul’da yeni yapılacaklarla birlikte alışveriş merkezi sayısı 100’ün üzerine çıkacak. Şehir bu kadar sayıyı kaldırır mı? Bence bizim ülkemizde kriz oradan çıkacak. Şu anda Batı dünyasında olmayan bir krizi biz orada yaşayacağız. Çünkü ben alışveriş merkezlerinin, artık gerek İstanbul’da gerek diğer büyük şehirlerde doyuma ulaşıp o noktayı geçtiğini görüyorum. Bence arz fazlası var.”
‘10 düşünen 25 açıyor’
AVM’lerdeki artışın mağaza zincirlerinin büyüme planlarını da zorladığını belirten Dinçbaş, şöyle konuştu:
“İster istemez perakendeciler, özellikle merkezi konumdaki inşaat halinde merkezlerde bulunmak durumundalar. Bundan kaçamazlar. Ama bu, sanıyorum pek çok perakendecinin kendi büyüme planlarının ötesinde büyüme getiriyor. Bir perakendeci kendi başına kalsa yılda 10 mağaza açacakken 25 mağaza açmak durumunda kalıyor. Bir şirketin kendine göre gücü var. Mecburen banka kredisi kullandılar, borçlandılar. Ve eğer bu hızlı büyümenin sonucunda beklenen satış artışı gelmiyorsa, bir merkezdeyken bir lira kazanıyorsanız, üç merkez olduğunuz zaman üç lira kazanmıyorsanız, ki bence kazanmıyorlar, bu büyük sorun demektir.”
Kirada daha anlayışlı davranma durumu oldu
AVM’ler arasında konsolidasyon yaşanabileceğini, merkezi yerlerdeki alışveriş merkezlerinin başka şekillerde kullanılma şansının yüksek olduğunu kaydeden Dinçbaş, “Bu merkezler kiralar ve saire konularda daha anlayışlı davranmak durumuna geldi. Yatırımcılar da belki ciddi zarar edecekler. Dolayısıyla bu ciddi bir sıkıntı... Bankalardan borç alındığı
için zincir şeklinde bir etkileşim olacaktır” dedi.
Türkiye’de yabancılar için gayrimenkulün hâlâ çekici bir alan olduğunu vurgulayan Dinçbaş, “Ancak alışveriş merkezleri değişik durum arz ediyor. Bu ülkeyi az çok tanıyan yabancı, İstanbul’a geldiğinde adım başı aynı kesime hitap eden çok lüks merkezleri görünce şaşırıyor. Bunu anlayamıyor” diye konuştu.
07.05.2008
Gevşe(me) tartışması
Geçtiğimiz hafta açıklanan Orta Vadeli Mali Çerçeve ile birlikte, hükümet, faiz dışı fazlayı (FDF) yüzde 5.5’ten (yeni milli hasıla hesabına göre yüzde 4.2’den) yüzde 3.5’e düşürdü. Bu gelişme ‘mali disiplinde gevşeme’ olarak yorumlandı. Konuyla ilgili olarak Milliyet’e açıklama yapan iş örgütü başkanları da genellikle indirimi olumlu karşılamadıklarını ifade etti.
FDF, faiz harcamaları dışta tutulduğunda bütçenin verdiği fazlayı ifade ediyor ve artışı, Türkiye’nin borç çevirme, ödeme kapasitesinin artması anlamına geliyor. Aynı zamanda mali disiplin açısından da piyasalara güven verici bir gösterge olarak algılanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası, enflasyonun kontrolü ve fiyat istikrarı açısından mali disiplinin daha büyük bir önem arz ettiğini, bu nedenle indirimin gevşeme olacağını dile getirmişti. Ancak hükümet aynı gün FDF’yi indirdiğini açıkladı.
İş dünyası takip ediyor
İş dünyası da hükümetin yönünü görmek açısından önem taşıyan bu göstergeyi yakından takip ediyor. TÜSİAD yetkilileri, gerek küresel piyasalardaki tedirginlik ve gerekse Türkiye’deki son gelişmeler nedeniyle, indirimin mali piyasalarda güven erozyonunu artıracağını belirtti. ATO Başkanı Sinan Aygün, önümüzdeki seçim döneminde yapılacak harcamalar için zemin hazırlandığını söyledi. TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgubilik ise kararı “faydalı ve olumlu” olarak niteledi.
İkinci kez revize edildi
3 Nisan’da açıklanan ve 2008 - 2012 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Mali Çerçeve’ye göre 2008’de faiz dışı fazlanın GSYH’ye oranı hedefi yüzde 3.5’e düşürüldü. Bu hedef daha önce yüzde 4.2 olarak belirlenmişti. 2009 ’da yüzde 3’e, 2010’da yüzde 2.7’ye, 2011’de yüzde 2.5’e, 2012’de de yüzde 2.4’e inecek.
FDF hedefi, Uluslararası Para Fonu’yla (IMF) stand-by programının yapıldığı 1999’dan beri yüzde 6.5 olarak belirleniyordu. Geçen yıl da başlangıçta yüzde 6.5 belirlenmiş, daha sonra yüzde 5.5 ’e revize edilmişti.
Mehmet Şimşek: Gevşeme makul
Dün NTV/CNBC-e ortak yayınına katılan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de fazi dışı fazla hedefinin düşürülmesi için gevşeme ifadesini kullanarak, “Reformların hayata geçirilmesi için bir miktar gevşemeyi makul görmek lazım ” dedi.
Şimşek şöyle dedi:
“Gevşeme diye tabir edilen noktaya baktığınız zaman bunların kökünde çok ciddi yapısal reformlar var. Bunlar, Türkiye ’de kamu hizmetinin kalitesini artırmaya
gerek istihdamı artırmaya gerekse tarımsal potansiyeli artırmaya dönük katkılar. Bu projelerin finansmanı için önceki hedefe oranla bir miktar gevşemeyi son derece makul
görmek gerekir. ”yaklaşan yerel seçimlerin faiz dışı fazla hedefinde yapılan revizyonla bir ilgisinin
olmadığını kaydetti.
TÜSİAD yetkilileri:
İndirim fazla ve zamansız
“Enflasyon tehdidi büyüyor. Piyasa faizleri Merkez Bankası (MB) faizlerinden 2.5 puan yukarıda. Bir istikrarsızlık unsuru seziliyor. MB’nin bunu tedrici olarak düzeltmesi gerekecek.
Zaten bir sıkıntı var, zaten güvensizlik var. Zaten dünya ekonomisinde kritik gelişmeler var. AB ile sorunlar var. Şimdi de FDF’nin düşürülmesi geldi. Enflasyon yüzde 4-5’te olur, cari açığınızı toparlamış olursunuz. Mali piyasalara güven vermiş olursunuz, sorun olmaz. Hükümet mali çerçeve açıklıyor, içinde hiçbir makro hedef yok. Kur, faiz, ödemeler dengesi yok.
FDF, borçların ötesinde birden fazla fonksiyonu olan bir gösterge mali disiplinin göstergesi olarak algılanıyor. Borçluluk oranlarında iyileşme var ama AB’de 5 yıl olan ortalama vade bizde 711 gün. Bu gelişme bir mali gevşemeye işaret ediyor. Ancak zamanlama olarak erken, boyut olarak büyük. Makro göstergeleri olumsuz etkileyebilecek boyutta.”
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün:
Kömür demokrasisi
“5 yıldır yüzde 6.5 faiz dışı fazla verdik de ne oldu, borç miktarımız azalmadı, arttı. Yüzde 3.5 Türkiye’nin çok daha fazla borçlanması anlamına geliyor. Şimdi yerel seçimler yaklaşıyor, buraya kaynak aktarılacak; peynirdi, pirinçti, kömürdü... Ben buna kömür demokrasisi diyorum. Kömür dağıtılıyor, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) zarar ediyor, onun zararını karşılamak için borç alınıyor. Bunların hepsi birbirine bağlantılı. Faizin yüzde 3.5’e düşmesinden hem yanayım hem değilim. Bir yandan olumlu, bir yandan da faiz dışı fazla düşünce borç artacak.”
Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir:
Para muslukları açılacak demek
“Faiz dışı fazla 3.5’e çekeceklerini söylediler ama içi dolu bir program açıklamadılar. FDF’nin 3.5’e çekilmesi pratik olarak maliyenin daha fazla para harcayacağının, para musluklarını açarak mali disiplinden taviz vereceklerinin bir işareti olarak algılıyorum. 2004’ten sonra, şu anda Meclis’e inen istihdam paketi gibi reformların acilen devreye sokulması bunlarla Türkiye’nin rekabet gücünün arttırılması gerekirdi.
Merkez Bankası da biraz daha cesur davranıp faizleri düşürebilseydi. Şu anda GAP’a aktarılacaklarını söyledikleri paranın çok fevkinde bir tasarruf yapabilirdi.”
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük:
Cari harcama değil, yatırım
“Türkiye için bu uygulama henüz erken. Enflasyondaki hareketlenme bütçede faiz dışı harcamaları artıracağından, faiz dışı fazlada revize edilen yüzde 3.5’lik oranın biraz daha küçük kalacağı olasıdır. Bu nedenle revizyonun, yeni milli gelir serisine uyumdan ileri geldiğini düşünmekteyiz.
Gönül ister ki yakın gelecekte kamu sektörü cari harcamalarını azaltıp, sabit sermaye yatırımları payını artırıp, üretime desteğini sağlasın. Türkiye gerçek oranda faiz dışı fazla hedefini küçültebildiğinde ekonomik canlanmada ve istihdam artışında meydana gelecek gelişmeler büyük önem taşıyacaktır.”
TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgubilik:İndirim doğal ve faydalı oldu
“Faiz dışı fazlanın geçen senelerdeki işlevinin değiştiği kanaatindeyim. Türkiye’nin kredibilitesinin artacağını, kredi sitemine akış olacağını düşünüyorum. Doğru ve faydalı bir karar olduğunu düşünüyorum. Yerel seçimlere bir yatırım olarak görmüyorum. Çünkü bu faiz dışı fazlanın düşürüleceği önceki yıllarda açıklanmıştı.”
08.05.2008
Derviş: Türkiye enflasyon tehlikesiyle karşı karşıya
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, kendi finans piyasalarındaki tıkanıklığı engellemeye çalışan sanayileşmiş ülkelerin genişleme eğilimli ekonomik politikaları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin enflasyon ve para arzı kontrolünde ciddi sorunlar yaşayacağını uyarısında bulundu.
Eski Devlet Bakanı Derviş, “Bu durum önümüzdeki 2 veya 3 yıl başımızı çok ağrıtabilir. Çok fazla genişleme eğilimli ekonomik politika görüyoruz. İnternet balonu patladığında da bunları görmüştük” dedi.
İngiliz Financial Times gazetesinin haberine göre, Kemal Derviş, gelişmekte olan ülkelerde yükselen gıda ve enerji fiyatları nedeniyle kentlerdeki yoksul insanların “enflasyon tsunamisi” ile karşı karşıya bulunduğunu belirtirken fiyat artışlarının, bu insanları, bir yıldan daha kısa bir süre içinde yüzde 25 kadar daha yoksul hale getirdiğini de kaydetti.
Londra’da, gelişmekte olan ülkelerde fakirliği azaltmak için özel sektörü harekete geçirmeye yönelik bir konferansta konuşan Derviş şöyle dedi:
“Gelişmiş ekonomilerde emtia fiyatlarının resesyon veya en azından yavaşlama döneminde çok yükseklerde seyrettiği yeni bir fenomenle karşı karşıyayız. Sistemdeki likiditenin bir çıkış aradığı hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum. Ancak FED faiz oranlarını düşürürken siz yükselen bir ekonomide para politikanızı nasıl sıkılaştırabilirsiniz? Yıllarca enflasyonla mücadele eden Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler, makroekonomik bir döngüden değil, finansal sektörü kurtarma gereğinden kaynaklanan gerçek bir enflasyon tehlikesiyle karşı karşıya.”
‘Yüksek fiyat fırsattır’
Derviş konuşmasında, yiyecek ve enerji fiyatlarındaki artışın, yardım akışlarındaki artışın çok üzerine çıktığını belirterek, “Bunu beklemiyorduk. Hepimiz biraz suçluyuz. Bir yıl önce gidişat ortadayken, çok az insan uyarıda bulundu” dedi. Derviş fiyat artışlarında, Çin ve Hindistan’daki et tüketiminin yükselişi ve tahıl kökenli biyoyakıtın sübvanse edilmesi gibi yapısal değişikliklerin payı olduğu gibi artışlarda spekülasyonun da etkili olduğunu söyledi.
Gelişmekte olan ülkelerin insani bir krizle karşı karşıya olduğunu belirten Derviş, orta vadede emtia fiyatlarının yüksek olmasının iyi tarafları olduğuna da işaret ederek şunları söyledi:
“Yıllardır Afrikalıların fiyatların düşük olması nedeniyle yiyecek ve pamuk üretemediğini söylüyorduk. Bu yüzden bir fırsat belirdi. Ancak işin olumsuz yanı, yüksek enerji fiyatları gübre ve diğer girdileri etkiliyor. Çiftçiler çok fazla üretemiyor çünkü girdiler çok pahalı. Diğer yandan bir olumlu gelişme de, yüksek yiyecek fiyatları nedeniyle Doha’da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ticaretin liberleşmesi açısından yeni bir anlaşma olabilir. Şu anda ABD ve Avrupa çiftçisinin sübvansiyona ihtiyacı yok. Sübvansiyonsuz bir anlaşma yapmanın tam zamanı.”
|